Aslında düzen basit. Bir insanın yaşamının devamlılığını sağlayabilmesi için gereken en önemli ihtiyaçlardan biri olan yeme-içme gereksinimi, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisinde de ilk sırayı alır. Bu insanlık tarihinin başlangıcından bu yana böyledir ve değişmesi pek de mümkün değildir.
Yerleşik hayat düzenini benimsemesiyle birlikte insan, yemek yemeyi sadece beslenme ihtiyacını karşılama olarak yorumlamaktan ziyade farklı yiyecekleri bir arada kullanma, özgün tariflerle damak tadını geliştirme, sofra kurma geleneklerini de geliştirmeye başlar.
Anadolu topraklarında yaşayan insanlar için de aynı şey geçerli olsa da bu coğrafyanın Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının kavşak noktasında bulunuyor olması burada yaşayanların yemek kültürlerine farklı bir zenginlik katmıştır. Göçebe birçok topluluğa ev sahipliği yapan bu coğrafya, özgün mutfaklarıyla dünyada da farklı bir yere sahiptir. Örneğin; Orta Asya’dan göçen Türk kabilelerinin eti kullanma biçimleri, Mezopotamya’nın tahıl zenginliği, Akdeniz’in sebze ve meyveleri ve Güney Asya’dan gelen baharatlarla birleştiğinden dünyanın hiçbir noktasında bulunmayan, kendine has bir yemek kültürünü ortaya çıkarır.
Gastronomi dünyasında Türk mutfağı, geçmişten günümüze birçok evreden geçmiş kabul edilir. Sadece tarihsel sürecin etkileri değil, bu topraklardan geçen her tür topluluk, kabile ve imparatorlukların; savaşlar, göçler gibi toplumsal olayların, iklimsel değişikliklerin etkilerinden bahsedilir. Bu yüzdendir; Türk mutfağı Orta Asya halklarından, Selçuklu ve Beylikler döneminden, Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet sonrası dönemden derin izler taşır.
Yüzyıllardır insanlar tarafından kullanılan mısırın Türk topraklarına girişi ise Osmanlı İmparatorluğu zamanında olmuştur. Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfi ile dünyada yayılan mısır ancak 1600’lü yıllarda Suriye üzerinden ülkemize giriş yapmıştır. Yetiştirilmesi diğer birçok tahıla nazaran daha kolay olduğundan hızla üretimi yapılan mısır, ilk dönemlerde yalnızca mısır buğdayı ve mısır darısı olarak anılır.
Ancak ülkemize girişi Mısır’dan olduğundan, bu ülkeyle birlikte anılır ve zamanla darı, buğday kelimeleri atılarak “mısır” olarak kalır. Aynı yüzyılda Avrupa’ya da Türkiye üzerinden giren mısır, Avrupalı tüccarlar o dönemde tahıl ve tohum alışverişini genelde Araplar ve Türklerle yaptıklarından, İtalyanlar tarafından “Grano Turco”(Türk tohumu); Fransızlar tarafından ise “Bléturc” (Türk buğdayı) olarak adlandırılır.
Osmanlı mutfağında genel olarak un şeklinde değerlendirilen mısır, o dönem saray sofralarının en önemli parçalarından biri olan ekmek yapımında kullanılır. Saray dışında ve İmparatorluk sonrasında da bu gelenek devam eder. Türkler tinürü (tandır) adı verilen fırınlarda mısırdan elde ettiği unla ekmekler yapar, sacda yufkalar pişirir. Yıllar geçtikçe Anadolu’nun çeşitli illerinde farklı lezzetler üretilmeye başlanır. Örneğin; mısır ve buğday unu karıştırılarak hazırlanan bazlama Denizli yöresinde ortaya çıkar. Karadeniz bölgesi ise ikliminin de etkisiyle mısır üretiminde bir hayli iddialı olduğundan tarihten bu yana mısır ekmeğinin ilk çıktığı ve en çok kullanıldığı yer olur.
Zamanla mısır unu, aynı bölgenin mutfağında ekmek yapımı haricinde de kullanılmaya başlanır. Balık kızartmaları, muhlamalar, şerbetli tatlılar gibi birçok tarifte mısır unu yer alır. Yıllar geçtikçe tane mısırın çorba ve et yemeklerindeki kullanımı da artar. Bugün halen yapımı devam eden ve birçok sofrada kendine yer bulan mısırın, haşlanmış olarak yenmesi ve satılması ise sadece birkaç nesilden ibarettir. 90’larda ülkemize gelen patlamış mısır akımı ve sonrasında 2000’lerde çeşitli soslarla servis edilen bardak mısırlar da özgün olmasa da mutfaklarımız tarafından benimsenen lezzetler arasına girmiştir.
Bugün özellikle Karadeniz mutfağında gelenekselleşen mısır ununun kullanımı dışında, mısır Türkiye’nin birçok yerinde yeni tariflerle karşımıza çıkmayı sürdürüyor. Zamanı dar modern ailelerin hızla hazırlanan besleyici salatalarında, film keyfi seanslarında, vapur seyahatlerinde ve vizyonu geniş yerli şeflerimizin restoranlarında yeni yüzleriyle sofralarımıza konuk olmaya devam ediyor.