Yeryüzündeki her canlı ona ihtiyaç duyuyor. Bir yaşam kaynağı olarak su, bitkiler kadar toprağa da hayat veriyor. Verimli bir toprak her çiftçi için bir nimet ve bu öncelikli olarak içeriğindeki besin elementleri açısından zenginliğine bağlı.
Bu zenginlik ise ilk başta toprağın karakteri ve sonrasında su döngüsünden kaynaklanıyor. Yağışlarla toprağa düşen suyun buharlaşma ve terleme yoluyla yeniden havaya iletilmesi yani su döngüsü sayesinde birçok besin elementi suda çözünerek bitkinin bünyesine giriyor ve bitkinin sağlığını doğrudan etkiliyor.
Bugün Türkiye’de yaklaşık 6,5 milyon hektarlık bir alanda tarımsal sulama yapılıyor. Tarım yapılan bölgenin coğrafyasına, çiftçinin bilgi ve deneyimlerine ve koşullarına göre yöntemler farklılaşsa da bazı sulama metotları diğerlerine nazaran daha fazla kullanılıyor.
Örneğin; sulama yapılan tarım arazilerinin yüzde 67’sinde yüzeysel sulama, yüzde 19’unda yağmurlama ve yüzde 14’ünde ise damla sulama uygulanıyor. Salma, uzun tava, adi tava ve karık olmak üzere dört ayrı yöntemi bulunan yüzeysel sulamalarda ise en sık görülen sulama yöntemi salma sulama.
SALMA SULAMA
Tüm tarımsal sulama metotlarında amaç aynı; bitkinin ihtiyaç duyduğu ve yağmurla karşılanamayan suyu toprakta bitkinin kök bölgesine gereken miktar ve zamanda verilmesi. Ancak ‘babadan oğula’ geçen tarımsal yöntemler sulama konusunda da kendini fark ettiriyor.
Suyun, tarla başı kanallarından tarla üzerine rastgele yayılmaya bırakıldığı yüzeysel sulama metotlarından salma, randımanı en düşük yöntem olsa da en çok kullanılan metot olarak karşımıza çıkıyor.
Bunda en önemli etken ise çiftçimizin önceki nesillerden edindiği alışkanlıklar. Bu yöntemle tarlanın her noktasını eşit bir şekilde sulamak mümkün değil. Ancak işçilik masrafından tasarruf sağlamak isteyen tarla sahiplerinin çoğunlukla tercih sebebi.
Bu sulama yönteminin en büyük dezavantajı ise kontrolsüz yapılıyor olması. Bu da kullanılan su miktarının artmasına, toprakta taban suyunun yükselmesine, buharlaşma ile sulama suyunda bulunan tuzun toprak yüzeyinde birikmesiyle çoraklaşmaya neden olmasıyla sonuçlanıyor. Bunun yanı sıra aşırı su uygulandığından drenaj sorunu yaratıyor ve sığ, taşlı, eğimli, tesviye gerektiren arazilerde uygulanamıyor.
YAĞMURLAMA
En çok tercih edilen ikinci sulama yöntemi olan yağmurlama ise üzerindeki meme veya başlıklarla suyu toprak yüzeyine belirli bir basınçla yağmur şeklinde, ince damlacıklar halinde püskürten borulardan oluşan sisteme deniyor. Sulama randımanı yüksek ve işçilikten tasarruf sağlıyor olmasıyla halen tercih edilen yöntemler arasında. Ancak dezavantajları da azımsanmayacak kadar çok.
Özellikle yüzeyi düzgün olmayan, eğimli tarım arazilerinde uygulanamıyor, rüzgarlı havalarda dengeli bir sulama yapılamıyor ve ilk yatırım maliyeti de bir hayli yüksek. Bu özellikleri sebebiyle de sulama yöntemleri arasında ekonomik bir seçenek olmaktan çıkıyor.
DAMLA SULAMA
Son yıllarda daha çok tercih edilmeye başlanan damla sulama ise faydaları ve kullanım alanlarının genişliği dolayısıyla diğer metotlar arasında öne çıkıyor. Bu sistem, bitkinin nem eksikliği yaşamaması için bitki yakınına yerleştirilen damlatıcılar sayesinde sık aralıklarla ve her defasında az miktarda sulama suyunu yalnızca bitki köklerine iletmek üzerine kurulu.
Bu sayede sulama suyunu en verimli şekilde kullanabiliyor. Tarım alanının tamamı değil, yalnızca suya ihtiyaç duyulan bitki köklerinin olduğu bölgeler ıslanıyor. Bu sayede gereksiz su tüketimi azalırken suyun içerisindeki besin kayıpları da önlenmiş oluyor.
Damla sulamanın bir diğer avantajı ise sulama ile birlikte gübreleme ve ilaçlama da yapılabildiğinden bu alanda yarı yarıya tasarruf sağlanabiliyor. Ekonomik avantajlarının yanı sıra bitki kökleri gereksiz suya maruz kalmadığından hastalıklar da bir hayli azalıyor. Geniş bir perspektiften bakıldığında ise küresel ısınma dolayısıyla giderek azalan su kaynaklarımız korunurken toprak kaybı ve erozyon da önlenmiş oluyor.
SU TÜKETİMİ ORTAK SORUNUMUZ
Tarım alanından ve ürününden daha fazla verim almanın yanı sıra çiftçi giderlerini azaltıp gereksiz harcamalardan da tasarruf sağlamaya çalışıyor. Bunun yanı sıra toprak, küresel ısınma, tarım alanlarının kullanımı gibi konularda da giderek bilinçlendiğinden suyun önemi ve tüketimi hakkında da daha fazla düşünür hale geldi. Bugün birçok dijital tarım teknolojisi, tüketimi azaltıp verimi artırma ve bunun yanı sıra varolan doğal kaynakları efektif kullanma hedefiyle geliştiriliyor.
Çiftçiyi doğru ve etkin sulama yapabilmesi için destekleyen farklı uygulamalar da mevcut. Bunlardan biri de Doktar’ın* geliştirdiği Tarla Sensör İstasyonları. Nem ve sıcaklık ölçen sensörleri sayesinde hem toprak hem de havadan veri toplayan bu istasyonlar elde ettiği verileri IoT teknolojisi aracılığıyla Doktar’ın veritabanına iletiyor ve burada anlamlı hale getirilen veriler, sensörün bulunduğu toprak ve havayla ilgili bir rapora dönüşüyor. Çiftçi de bir yandan mobil uygulamalar sayesinde sulama ve hastalık yönetimi konusunda anlık bilgiler elde ediyor.
Sulama açısından en kritik özelliği ise toprak altında bulunan sensörleri aracılığıyla toprak nemini ölçerken bitkilerin strese maruz kalmadan büyümeleri için gerekli olan minimum toprak nem seviyesinin altına düşüldüğü takdirde sulama uyarısı veriyor.
Böylece çiftçi hem doğru sulama yaparak verimini arttırabiliyor, hem de gereksiz su tüketimini azaltarak doğal kaynaklarımızı koruyabiliyor. Türkiye’de bugün toplam su tüketiminin yaklaşık yüzde 75’inin tarımsal sulama amacıyla gerçekleştiğini düşünürsek kullanılan yöntem ve metotların ne denli kritik bir öneme sahip olduğunu daha iyi anlayabiliriz.
Doktar: 2012 yılında kurulan Doktar akıllı tarım vizyonuyla tarımsal teknolojilerin üretilmesi ve geliştirilmesi konusunda çalışıyor. Tarımda dijitalleşme, veriye dayalı verim yönetimi, uydudan tarla takibi ve yönetimi gibi alanlarda tarım teknolojileri üreten Doktar, sunduğu ürünlerle çiftçinin bilgiye dayalı bir şekilde daha etkin ve verimli bir tarım yapmasını amaçlıyor.