Türkiye, sahip olduğu doğal çevre koşulları dolayısıyla tarım kadar hayvancılığa da elverişli bir ülke. Bu özellikler sebebiyle bulunduğumuz coğrafyada yerleşmiş halklar yüzyıllardır hayvancılık yapmış, beslenmesini hayvancılıktan yapmış, kazancını buradan çıkarmıştır.
Değişen iklim koşullarına uygun olarak kullanılan yöntemler de şekil değiştirmiştir. Kökeni Orta Asya’ya dayanan hayvancılık faaliyetleri, hayvanlarına otlak bulmak amacıyla sürekli göç ederek yer değişen toplumlardan bugünlere dek sayısız kez şekil değiştirmiştir.
Ülkemizin büyük bölümünde halen mera hayvancılığı yapılır ancak maalesef yıllar içerisinde hayvancılığın bağlı bulunduğu çayır ve mera arazileri azalmış, otlatmalar sebebiyle bozulmuş ve verimleri düşmüştür. 1950’de ülke topraklarının %46’sı çayır ve mera arazilerinden oluşurken bu oran 1991’de %18,6’ya düşmüştür. Bugün hala hayvanlarına taze otlar bulmak amacıyla çayır ve mera alanlarına göç eden bazı aşiretlerimiz olsa da hayvancılık yapan çiftçilerimizin çoğu bulunduğu alanda, yer değiştirmeden hayvanlarını sağlıklı beslemenin yollarını aramaktadır.
Hayvanların ihtiyaçları da biz insanlardan farklı değil. İster büyük baş, ister küçük baş olsun, tüm hayvanların gereksinimi; aşırı nem, güneş ya da hava değişikliklerinin yaşanmadığı bir ortamda, stressiz bir şekilde yaşamlarını sürerken ihtiyaç duyduğu bakım ve beslenmelerinin doğru şekilde yapılabilmesi… Bütün bunlar içinde kuşkusuz beslenme, en önemli kriterlerden biri. Zira sağlıklı, taze ve besin değeri açısından yüksek yemlerle beslenmesi hayvancılıkta alınacak verimi de doğrudan etkiliyor.
Yeni nesil hayvancılığın gelişmesi, et ve süt üreticiliğinde verimi arttırmanın yolu yılın dört mevsiminde hayvanların sağlıklı yemlerle beslenmesine bağlı. Bunun için bir hayvan öncelikle temiz içme suyuna ihtiyaç duyarken bunun yanı sıra farklı enerji kaynaklarına da sahip olmalıdır. Sindirim sistemlerini geliştiren uzun lifli karbonhidratların yanı sıra lifsiz karbonhidratlar, ham protein, makro mineraller, vitaminlere de ihtiyaç duyarlar. Selüloz bakımından zengin kaba yemler (ot ve hasıllar, hasat ve hasat artıkları) özellikle büyük baş hayvanların beslenmesinde önemli bir üründür.
Ancak kaba yem sıkıntısının yaşandığı dönemlerde yani kış mevsiminde üreticilerimiz hayvanlarını zorunlu olarak besin maddesi içeriği düşük tahıl samanlarıyla beslerler. Bu her ne kadar sık başvurulan beslenme formüllerinden biri olsa da besin değeri açısından daha zengin bir alternatif daha vardır; o da silajdır. Taze ve su açısından zengin, karbonhidrat içeriği yüksek yem bitkilerinin parçalandıktan sonra havasız ortamda belirli bir süre bekletilerek elde edilen silaj, hayvancılıkta verimi arttırmanın önemli bir beslenme formülüdür.
Silaj, besin maddelerindeki değer kaybını en aza indiren su içeriği yüksek kaba yem özelliği ile hayvancılığın gelişmiş olarak yapıldığı ülkelerde de yoğun olarak kullanılan bir yöntemdir. Üstelik daha az iş gücüne ihtiyaç duyması, birim alanda daha fazla yem muhafaza edilmesi, kısa vejetasyon süresine sahip olması dolayısıyla hasadından kısa süre sonra yeniden ekim yapılabilmesi sebebiyle üreticiler açısından da oldukça avantajlıdır. En çok kullanılan silajlık bitki ise kuşkusuz mısırdır.
Mısırın birim alanda sağladığı verim, iklim koşullarımıza uygunluğu ve harcanan iş gücü açısından çiftçi dostu olması sebebiyle silajlık mısır üretimi de yıllar içinde katlanmıştır. 2004 yılında yaklaşık 13 bin hektarlık alanda 6 milyon ton civarı üretim yapılıyorken 2008’de 27 bin 230 hektarlık alanda 11 milyon 183 bin tona ulaşılmıştır.
Ülkemizde de mısır silajının giderek artıyor olmasının ana sebebi kuşkusuz artan yem fiyatları sebebiyle zorluklar yaşayan hayvancılık sektöründe alternatif bir kaynak olarak bulunmasıdır. Silajlık mısır sayesinde daha uygun fiyatlara hayvanlarının sağlıklı beslenme koşullarını sağlayabilen üreticiler diğer yandan da mısır çiftçilerine ek gelir sağlamaktadır.