Uydu görüntüleri, sensörler, algoritmalar, GPS haritaları, çiftlik yönetim yazılımları ve bulut bilişim akıllı tarımda kullanılan temel dijital teknolojiler… Peki, tüm dijital uygulamalar bizim ve çocuklarımızın sağlığı ile gelecek nesillerin sağlıklı ve yeterli gıdaya ulaşması için ne anlama geliyor?
En son yediğiniz yemeği düşünün. Peki, bu yemeğin arkasındaki emeği ve harcanan çabayı hiç düşündünüz mü? Fırından henüz çıkmış, dumanı hâlâ tüten ekmeğinizde kullanılan buğday, çocuğunuzun beslenme çantasındaki elma, yaz sıcağında dostlarınızla en güzel anlarınızı paylaşırken onlara ikram ettiğiniz buz gibi limonata, milyonlarca insanın emeği ve gayretiyle, üstelik uzun bir mesafe kat ederek sofranıza çıktılar.
Örneğin Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2018 verilerine göre, sadece Türkiye’de tarım sektöründe 4 milyon 983 bin kişi çalışıyor. Yani bu, pazardan aldığımız gıdaların yükünü yaklaşık 5 milyon kişinin omuzladığı anlamına geliyor. Bunun yanı sıra binlerce bilim insanı da gıdalarımızın iklim şartlarına veya hastalıklara dayanması için yıllardır önemli çalışmalar yürütüyor.
Ancak, nüfusun hızla artması sürdürülebilir gıda üretimini, dünyanın yakın gelecekteki en önemli sorunu olarak karşımıza çıkarıyor. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 2015 yılında yapılan çalışmaya göre dünya nüfusunun 2050 yılında 9.7 milyar olması bekleniyor. Türkiye’deki nüfusun ise 2050 yılında 96 milyon kişiye ulaşması öngörülüyor.
Özetle bu veriler, tarımda çalışan milyonlarca insanın bile ileriki on yıllarda nüfusun beslenmesine yetişemeyeceği anlamına geliyor. BM’nin tahminine göre, 2050 yılına gelindiğinde nüfus artışına ve tüketicilerin değişen beslenme tercihlerine ayak uydurmak için, bugünün tarımsal üretim seviyelerine kıyasla, dünya genelinde yüzde 70 daha fazla yiyeceğin yetiştirilmesi gerekecek.
Diğer taraftan bitkisel üretime uygun verimli toprakların son sınırına gelinmiş olması nedeniyle, artan nüfusla birlikte kişi başına düşen tarımsal alan miktarı da azalıyor.
Yetersiz gıda tehdidi ise gelecek nesiller açısından önemli sağlık kaygılarını beraberinde getiriyor. Tablo bu şekilde devam ederse belki de 2050 yılında dünyanın pek çok yerindeki çocuklar, taze meyve ve sebzelere ulaşamayacak.
Bu tabloyu tersine çevirmek ve sağlıklı gıda ihtiyacını sürdürülebilir şekilde karşılamak için akıllı tarım uygulamalarının kullanılması, şimdiden bir zorunluluk haline gelmiş durumda.
Akıllı tarım hayatımıza daha fazla giriyor
Tarım, uygarlık kadar eski olsa da yöntemleri Antik Çağ’da takılıp kalmıyor. Özellikle günümüzde, “akıllı tarım” teknolojileri hızla gelişiyor. Akıllı tarımın yükselişi, yetiştirilen yiyeceğin üretim verimliliğini, ürün kalitesini ve sürdürülebilirliğini belirgin bir şekilde artırabilen teknolojileri de hayatımıza daha fazla dahil ediyor.
Akıllı tarımda kullanılan temel teknolojiler uydu görüntülerini, sensörleri, algoritmaları, robotları, giyilebilir teknolojileri, GPS haritalarını, çiftlik yönetim yazılımlarını ve bulut bilişimi gibi temel dijital teknolojiyi içeriyor. Bu araçlar, çiftçilere işlerini nasıl yürütecekleri hakkında ayrıntılı bilgiler vermek için veri ve analitiği birleştiriyor.
Elde edilen bu “büyük veri” çiftçilere, ne zaman ve ne kadar gübreleme yapılacağına, su ve gübrenin bitkilerin büyüme döneminde hangi farklı noktalarda, ne kadar uygulanacağına, maliyetlerden nasıl tasarruf edilebileceğine, tarlaların gerekli alanlarında iyileştirmelerin nasıl yapılacağına dair öneriler sunuyor.
Verilerin gücü ile sofralarımız daha sağlıklı
Peki, bu dijital teknolojiler bireysel hayatlarımız için neden önemli? Akıllı tarım, çocuğumuzun beslenme çantasındaki elmanın daha taze ve sağlıklı olmasını nasıl sağlıyor?
Dünya ve Türkiye’nin dört bir yanındaki çiftçilerin bağlanabilen mobil ağlara, gerçek zamanlı hava durumu verilerine ve toprak koşullarını izleyen özel uygulamalara, uydu kapsama alanlarına erişimi arttıkça mahsul verimi iyileşiyor.
Aynı zamanda çiftçilerin, tarımsal hastalıklardan kaçınmak için stratejik karar alma yetenekleri gelişiyor; salgınlar ve sayısız diğer tarımsal tehlikeler ise daha kolay bertaraf ediliyor.
Sonuç olarak daha fazla sayıda ve daha sağlıklı besin üretimi sağlanabiliyor ve bu nihai olarak kişisel sağlığımızı önemli ölçüde etkiliyor.
Yerel ve mevsimsel beslenmeyi destekliyor
Diğer taraftan akıllı tarım uygulamalarından olan bağlanabilen teknolojiler, tarladan sofraya akımını da güçlendirerek mevsimsel ve sağlıklı beslenmeyi teşvik ediyor. Üstelik, bu uygulamalar yerel üreticinin kalkınmasına da destek oluyor.
Çünkü, bağlanabilen akıllı teknoloji uygulamaları gelişip yaygınlaştıkça tüketiciler, ürünlerini doğrudan yerel üreticilerden satın alabilecek duruma daha fazla gelecek. Böylece soframıza çıkan ürün, yüzlerce kilometre yol kat etmek zorunda kalmayacak.
Zira, ortalama olarak meyve ve sebzeler bize ulaşmak için, 600-700 kilometrenin üzerinde yol kat ediyor. Buzdolabını açtığınızda size alelade görünen bir havuç bile salatanıza ulaşana kadar ortalama 650 kilometre yol alıyor.
Tarımda kullanılan ve üretici ile tüketiciyi bağlayan akıllı teknolojilerin yaygınlaşmasıyla gıdaların bu uzun yolculuğu çok büyük oranda kısalacak. Tüketici ürününü doğrudan kendi bölgesindeki yerel üreticiden almaya başladığında nakliye yolları kısalacak. Nakliye araçları daha az yol yaptığı için daha az yakıt tüketecekler.
Daha az yakıt tüketimi, daha az karbon salınımı ve karbon ayak izinin düşürülmesi anlamına geliyor. Üretim sonrası ortaya çıkan sera gazlarının belirlenebilmesi ve ne şekilde azaltılabileceğine yönelik çalışmalar, dünyamızın geleceği ve sürdürülebilir beslenme açısından son derece önemli bir rol oynuyor.
Besinlerin karbon ayak izinin azaltılması o kadar önemli ki şimdiden tüketicileri bu konuda bilinçlendirmek için çalışmalar yapılıyor. Örneğin, gelecek yıllarda marketlerde satılan ürünlerin üzerinde içerik ve besin değeri etiketinin yanı sıra karbon etiketleri de yer alacak. Böylece tüketiciler, bir ürünün sofralarına gelene kadar kat ettiği mesafeyi ve karbon ayak izini görebilecek.
Gıdalarımızı yerel üreticiden satın almak aynı zamanda, doğal olarak olgunlaşmış, daha az işlenmiş ve plastikle daha az ambalajlanmış, dolayısıyla daha dayanıklı besine ulaşmak anlamına da geliyor. Tam da sağlıklı bir yaşam için bedeninizin ihtiyaç duyduğu şey!
Evet, soframızdaki bir tabak salatanın arkasında milyonlarca insanın emeği, sayısız araştırma ve geliştirme çalışması, en yeni teknolojiler bulunuyor. Tüm bu çalışmalar, sadece bu salatanın daha sağlıklı olması için değil, gelecek nesillerin de sağlıklı gıdaya eşit ve adil bir şekilde ulaşması için yapılıyor. Akıllı tarım, hem bizim hem de bizden sonraki nesillerin sağlığına iyi geliyor!